Eşkiya ininde adlı romanda Değirmendere ile ilgili bir kesit
Eşkiya İninde / Hüseyin Rahmi GÜRPINAR’ın yazdığı roman kitabından Osmanlı dönemimde Değirmendere’de yaşanan olayı anlatmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu dağılma sürecindedir. Halk savaşlardan bıkmıştır. Her yandan yenilgi haberleri gelmektedir. Savaşmaktan yorulan insanlar artık çareyi askerden kaçmakta bulmuştur. Asker kaçakları ise geçimlerini sıklıkla eşkıyalıkla sağlamaktadırlar. Kanun nizam kaybedilmiştir. Payitaht’ın sınırına iyice dayanmış olan eşkıya halkı canından bezdirir. Gençlerin çoğu askere alındığından halk kendini savunamaz, bin bir türlü olanaksızlıklar içerisinde ürettiklerinden devletin yanı sıra eşkıya da payını almaktadır.
Payitahtın Süleymaniye’sinde konak hayatının konforuna alışmış olan Nefi Bey ve kayınbiraderi Hikmet Enis, uşakları Arnavut Murtaza’yı da yanlarına alarak Değirmendere’deki ( Gölcük) çiftliklerini kontrol etmeye giderler. Kısa süren tren ve kayık yolculuğunun ardından, Değirmendere’de, kayıkta tesadüf ettikleri eşkıya Karabela Mustafa’nın adamları tarafından çiftlikten kendilerini karşılamaya gelmiş çiftlik kahyası aldatmacası ile kaçırılırlar.Uzun süren bir öküz arabası yolculuğundan sonra eşkıya inine varırlar.
Payitahtın burnunun dibinde maruz kaldıkları bu hareket onları İstanbul Hükümetini eleştirmeye sevk eder. Otoritenin hemen İstanbul dışında iyice daralıp yok olduğunu ,Saray’ın artık İstanbul dışında hükmünün kalmadığını görürler. Bu arada eşkıya grupları arasında da çekişmeler vardır. Eşkıya grupları, bölgelerinin hakimiyet alanını genişletmek için birbirleri ile çatışmaktadır. Nefi Bey ve diğerleri bu çekişmeye şahit olurlar. Kendilerini kaçıran çete, başka bir çete tarafından yok edilir. Nefi Beyler de diğer çetenin esirleri olurlar. Sonunda kaçmayı başaran Murtaza’nın Jandarma ile birlikte baskını onları eşkıyanın elinden kurtarır.Nefi Bey’ler maceralarını anlatırken de sisteme yönelmeyi,onu eleştirmeyi de unutmazlar. Eşkıyaları anlatırken sistemin ürettiği kravatlı, iyi giyimli, bey efendi görünümlü ve devlet bürokrasisi içerisindeki bürokratlar yada bürokrasi içerisine sızmış onlarla iş tutmuş diğerlerini de yerden yere vururlar .Asıl eşkıyanın dağlarda değil şehirlerde olduğuna vurgu yaparlar.
“Doğrusun azizim doğru. Senin haydut dediğin hep dağa çıkanlar değildir. Onların bazıları da modern mösyö, efendi kıyafetinde şehirde gezerler. Ve bunların yaptıkları içtimai şekavet sizi gölgede bırakır.”
“Haydut Süleyman belki on kişi öldürmüştür.Gelgelelim şehir eşkiyası bir yurda,bir ulusa kıydılar.Hem Süleyman haydut adını almış dağa çıkmış.Ötekiler Babıali’de,Maliye’de, Duyun-u Umumiye’de oturdular.Bakan oldular.”
“Bunların (eşkıyaların), bazı bankalar,ticaret evleri gibi hileli işlemleri;bir çok zavallıları sefalet içinde ezip bırakan kurnazca hesaplı iflasları yoktu.Her şeyi dobra dobra söylüyorlardı. Eğer haydutluk,akılları ermeyenleri,güçleri yetmeyenleri soyup öldürmekse..V e ağır ünvanların da hiçbir fenalık seçilmeyen türlü türlü adlarla başkalarını zarara sokmak demekse…Aman yarabbi! haydutluğun, bu uygar toplum içerisinde ne gizli biçimleri vardı.”